Araştırmaların kalp sağlığı, beyin sağlığı ve sağlıklı yaşlanmada rol oynayabileceğini gösterdiği bitki bazlı omega-3 ALA (2,5 g/oz) için mükemmel bir kaynak sağlayan tek ağaç yemişi cevizdir. Advances in Nutrition‘da yayınlanan 2022 tarihli bir çalışma, omega-3 ALA ve kardiyovasküler sonuçlarla ilgili biriken kanıtlar göz önüne alındığında, ALA içeriği yüksek besin kaynaklarının kalp için sağlıklı beslenme düzenine dahil edilmesi gerektiğini ortaya koydu.
Araştırmalar cevizin sağlık açısından sağladığı pek çok faydayı pekiştirmeye devam ediyor. Ceviz, aynı zamanda ister hareket halindeyken atıştırmalık olarak ister bir öğünün parçası olarak günlük beslenme düzenine dahil edilmesi kolay bir besindir. Tek başına lezzetli olmasının yanı sıra salatalara, yoğurda ya da unlu mamullere harika bir doku katar. Humus, muhammara, pesto yahut ceviz ezmesi gibi içeriği zengin ve doyurucu ezmelerin temel bir bileşeni olabilir. Pek çok tüketici, cevizin aynı zamanda ana yemekler için bitki bazlı bir bileşen de olabileceğinin farkında değil. Baklagiller ya da mantarlarla harmanlanan ince kıyılmış ya da öğütülmüş ceviz, dünyanın dört bir yanında köftelerden Ceviz Kaplı Peynir Topları’na ve Kızarmış Cevizli Humusa kadar çok çeşitli yemeklerde kırmızı ya da beyaz ete bitki bazlı bir alternatif olarak kullanılabilir. Ete alternatif olan öğütülmüş ceviz, dondurularak saklanabilir ve tavsiye edilen omega-3 alımını karşılamanın basit bir yolunu sunan kolay, önceden hazırlanmış yemeklerde kullanılabilir.
California Walnut Commission CEO’su Robert Verloop, “Omega-3’ün gücünü kutlamak için, cevizin inanılmaz derecede işlevsel ve çok yönlü bir besin kaynağı olduğunu ve Omega-3 tüketimini her yaştan insan için lezzetli ve kolay hale getirdiğini vurgulamak amacıyla bir ay sürecek olan dördüncü yıllık küresel kampanyamızı 3 Mart’ta başlattık. Ceviz, zengin bir Omega-3 kaynağı sağlayan tek kuruyemiş ve az sayıdaki gıdadan biridir. İnsanlara günlük atıştırmalıklarında ve yemeklerinde cevizin tadını çıkararak Omega-3’ün sağlığa faydalarından yararlanmaları için ilham vermek istiyoruz. Bir de evde cevizlerinizi taze tutmak için buzdolabında ya da dondurucuda saklamanız gerektiğini hatırlatmak isteriz” dedi.
]]>Araştırma şirketi Gartner, küresel bilgisayar satışları konusunda yeni bir rapor hazırladı. Gartner’ın raporuna göre, geçen yıl bilgisayar satışları, 2021’e kıyasla 16,2 düşerek 286,2 milyon adede geriledi. Bilgisayar satışları, geçen yılın son çeyreğinde 2021’in aynı dönemine göre yüzde 28,5 azalışla 65,3 milyon adet oldu. Rapora göre son çeyrekteki bilgisayar satışları 1990’dan bu yana en düşük seviyeye geriledi. Bu durum, Covid 19 salgınının tetiklediği dizüstü ve masaüstü bilgisayarlardaki artışta sona gelindiği şeklinde değerlendirildi.
Gartner analisti Mikako Kitagawa, konuya dair yaptığı açıklamada, küresel resesyon beklentisinin, artan enflasyon ve daha yüksek faiz oranlarının bilgisayar talebi üzerinde büyük bir etkiye sahip olduğunu belirtti. Kitagawa, “Birçok tüketicinin hala pandemi sırasında satın aldığı nispeten yeni modeller var. Ticari müşteriler, olumsuz ekonomik beklentiler nedeniyle satın alma yapmaktan çekiniyor” dedi.
Bilgisayar deyince pek çoğumuzun ilk aklına gelen marka Apple olsa da Amerikalı şirket geçen yılın satışlarında ilk üçe bile giremedi. Gartner’ın raporuna göre, 68 milyon 997 bin ile Çinli Lenovo (yüzde 24,1 pazar payı) geçen yıl dünyanın en fazla bilgisayar satan şirketi oldu. Hewlett-Packard 55 milyon 558 bin adet ile (yüzde 19,4 pazar payı) ikinci, Dell 50 milyon 7 bin satışla (yüzde 17,5 pazar payı) üçüncü ve Apple 27 milyon 911 bin adet satışla (yüzde 9,8 pazar payı) dördüncü sırada yer aldı.
]]>Fazla kilolarından kurtulmak isteyenlerin büyük çoğunluğunun başvurduğu ilk yöntemlerden biri, aç kalmaktır. Kendisini bir anda düşük kalorili diyetlere bırakan kişi, kısa sürede tartıda eksilen sayıları görür. Fakat vücuduna verdiği zararı daha geç fark eder. Nasıl ki bu kiloları kısa sürede almadıysak, kısa sürede de bunlardan kurtulmayı hedeflememek gerek.
İhtiyacımızın çok daha altındaki kalorilerle yapılan diyetler sonucu, kaybedilen ağırlıkların yüzde 60-70’i kas dokusundan yani yağsız vücut ağırlığından, yüzde 30-40’ı ise yağ dokusundan kaybedilir. Sağlıklı ve dengeli beslenme planı ile bizim hedefimiz ise, kaybı sadece yağ dokusundan sağlamaktır. Düşük kalorili diyetlerin diğer bir kötü yanı ise, kişinin metabolizmasının yavaşlaması ve sonucunda ağırlık kaybının azalmasıdır. Aynı zamanda metabolizma kendini, yağı depolama konusunda daha aktif hale getirerek kendini korumaya alır ve daha az enerji harcayarak mevcut kilosunu korumaya çalışır. Sonuç olarak, kas dokusunda azalmalar ve yağ depolamada artış gözlenir. Düşük kalorili diyetlerin sonucunda; kanda ürik asit artışı, böbreklerden kan akımı ve süzülmesinde azalma, saç dökülmesi, ruhsal bozukluklar, karaciğer glikojen deposunda azalma, baş dönmesi, kansızlık gibi sorunlar baş gösterir.
Vücudumuzda bulunan hücrelerin büyük bir çoğunluğu proteinlerden oluşur ve bu hücreler kendilerini yenileme süreci gerçekleştirir. Dolayısıyla vücuttan düzenli olarak protein atımı gerçekleşir. Bu yapım, yıkım ve atım döngüsü ile kişide belli oranda protein ihtiyacı oluşur. Bu döngünün sağlıklı ilerleyebilmesi için ortalama olarak günlük enerjinin yüzde 15 ila 20’si proteinden sağlanmalıdır. Fakat popüler diyetler gündeminde, yüksek protein tüketiminin kilo vermede etkisi üzerinde farklı algılar yaratılıyor. Bir diyetisyen tarafından belirlenmemiş, kişilerin kendilerince oluşturdukları yüksek proteinli beslenmeleri sonucu vücuda yarardan çok zarar ortaya çıkar.
Kilo verme sürecinde uygulanan diyetler, kişiye özgü olmalıdır. Çünkü her bireyin metabolizması, ihtiyacı olan enerji, yemek yeme alışkanlıkları ve beslenme düzenleri gibi birçok etken bireye özeldir. Genel mantığı ile diyette kişinin ihtiyacına uygun enerjinin yüzde 55-60’ı karbonhidrattan, yüzde 15-20’si proteinden ve geri kalanı sağlıklı yağlardan sağlanmalıdır. En önemlisi ise diyet sonrası sağlıklı beslenmeyi bir yaşam biçimi haline getirerek kalıcılık sağlamak esas olmalıdır.
Hayallerinize ulaştıracak kremleri ve zayıflayan egzersizleri boş verin: Harika görünmenizin ve hissetmenizin çözümü dışkınız olabilir. Bağırsaklarınız sağlığınızı her yönden etkilemektedir. Yiyeceklerden aldığınız besinlerin emildiği sistemdir. Dolayısıyla enerji seviyenizden kilonuza, cilt ve saçınızın görünümünden vücudunuzun büyüme ya da iyileşme becerisine ve hatta ruh halinize kadar her şeyi belirlemektedir. Fakat siz sadece dışkı olduğunu düşünüyordunuz… Peki doğru şekilde dışkıladığınızı nasıl bileceksiniz? Doktorlar günde bir ya da iki kere dışkılamamızı tavsiye ediyor.
DIŞKI NASIL GÖRÜNMELİ?
Yalan söylemeyeceğiz, bu nahoş bir konu ama bilgi edinmeniz sağlığınız açısından çok önemli. Sağlıklı bir dışkı kahverengi renkte olmalı ve zorlama olmadan çıkmalı. ‘Sosis’ ya da ‘yılan’ şeklinde olmalı ve yavaşça klozetin dibine çökmelidir. Hızlı çökmesi liften fakir beslenildiğine, aşırı kalın olması ise laktoz intoleransına işaret eder.
BAŞLICA DIŞKILAMA SORUNLARI
Sorunlar genellikle kabızlık (esasen çok yavaş ilerler) veya İrritabl Bağırsak Sendromu (IBS) ile karşımıza çıkıyor. Kabızlık sadece rahatsız edici değildir, aynı zamanda sancılı ıkınma ve hemoroide de neden olur. Katı dışkı içeride tıkanır, çürür ve barındırdığı bakteriler daha fazla toksik madde üretir. Vücut bunları dışarı atmak için cilt gibi başka yollar arar ve sonucunda akne, egzama ya da rosacea gibi kötüleşmiş durumlar ile karşılaşılır. IBS tek bir tedavisi yoktur. İshal, kabızlık, karın bölgesinde kramp şeklinde ağrılar ve aşırı gaz semptomları gösterir.
DIŞKALAMANIZI DÜZELTİN
Sindirimi geliştirmenin en hızlı yolu daha fazla su içmektir. Kafeinli ve alkollü içecekler idrar söktürdüğü için su kaybedersiniz (ve daha fazla idrara çıkmanıza neden olurlar!) Bu nedenle ya sınırlı için ya da tamamen içmeyi bırakın. Bilindiği üzere, bir sonraki aşama alınan lif miktarını artırmaktır. İki tip lif vardır: Meyve ya da sebzelerde bulunan çözünebilir lifler ve yulaf, buğday, arpa gibi tahıllarda bulunan çözünemez lifler. Sindirim için hangisinin daha faydalı olduğuna dair farklı görüşler mevcut: İngiltere’deki Ulusal Sağlık Hizmetleri günde 30 gr tipi belirtilmemiş lif yememizi önerirken, araştırmalar fazla lif tüketiminin IBS semptomlarını daha kötüleştirdiğini göstermiştir.
Dışkılama bozukluğuna neden olan bir başka etken ise strestir. Stres, bağırsağın içindekilerin ilerlemesini sağlayan dalga halindeki bağırsak hareketi olan peristalsis dahil, vücudun ikinci derecedeki fonksiyonlarının kapanmasına neden olur. Gevşemek için biraz zaman ayırarak ya da yoga yaparak yaşamınızdaki stresi azaltmanız kabızlığı azaltacaktır.
MİDE ŞİŞKİNLİĞİNDEN KURTULUN
Şişkinlik rahatsız hissetmemize neden olan ve kadınlarda çok sık rastlanan bir sindirim şikayetidir. Kabızlıkla ya da IBS ile bağlantılıdır ve midede hem aşırı fermantasyon hem de gaz olmasına neden olur.
Fermantasyon, yemek ince bağırsaklara indiğinde meydana gelir ve metan (tanıdık gaz çıkarma kokusu) ya da hidrojen sülfür (çürük yumurta) gazlarını üreten bakteriler ile etkinleşir. Midenizde ne kadar zararlı bakteri olursa fermantasyona o kadar yatkın olur. Uyarı işaretleri arasında şişkinlik, gaz çıkarma ve sancı olurken, dışkınız köpüklü ya da yapışkan olabilir.
Aşırı antibiyotik kullanımı ‘iyi’ bakterileri yok ederken zararlı olanların çoğalmasına imkan sağlar. Eğer doktorunuz antibiyotik kullanmanızı istediyse ya antibiyotik ile birlikte ya da hemen sonrasında probiyotik kapsülleri alarak sağlıklı bakterileri desteklemeniz faydalı olacaktır. Sheffield Üniversitesi’nde probiyotikler ve IBS üzerine yapılan bir araştırmada, probiyotik kapsülleri kullananların şişkinliklerinde belirgin bir azalma olduğu görülmüştür.
Beslenme ve kolon hidroterapi uzmanı terapist Katherine Ung, karşılaştığı vakalarda şişkinliğin en büyük nedeninin yemeğin düzgün çiğnenmemesi olduğunu belirtiyor. Çiğneme, gerekli sindirim enzimlerinin ortaya çıkmasını sağlar. Yeteri kadar enzim üretilmediğinde yiyecekler bağırsaklara gitmeden tam olarak parçalanmazlar. Eğer sorun buysa sindirilmemiş gıdaları dışkınızda görmeniz mümkün.
Gıda intoleransı şişkinliğin bir başka olası nedenidir. En önemli suçlular ise buğday ve süt ürünleridir. Vücut toksik olarak algıladığı bir şeyi sulandırarak tepki gösterir ve sonuç olarak ortaya çıkan su tutulması rahatsız edici şişkinliğe neden olur.
Bazı gıdaların bir arada yenmesi de şişkinliğe neden olur. Bugünlerde birçok kişi hiç düşünmeden farklı gıda türlerini bir tabakta topluyor. Öğünlerinizi basitleştirmek ve yemeğin hemen ardından meyveyi tatlı olarak yememenin faydası olacaktır.
Eğer dışkınızla ilgili endişeleniyorsanız
(özellikle kanlı ise) doktorunuza danışın.
Sağlıklı dışkıya ulaşmanın basit adımları bulunuyor:
Sosyal yaşamınız çok mu yoğun? Peki ya iş hayatınız da mı? Özen isteyen doktor ziyareti öncelik listenizin en altında olabilir. Sonuçta habersiz olma mutluluktur, öyle değil m? Ancak değil. Önlem almak tedaviden daha iyidir, bu nedenle gelecek yıllarda sağlığınızı korumak için düzenli olarak check-up’lara zaman ayırmalısınız. Vücudumuz araba gibidir; özellikle hepimiz doğal olarak yıllar içinde sağlık sorunlarına karşı hassaslaştığımız için rutin bir şekilde muayene olmamız gerekir. Yaşlandıkça belirli rahatsızlıklara karşı risk altında olup olmadığımızı anlamak için sağlık kontrolleri çok daha önem kazanıyor. Sağlık kontrolleri büyük bir sorun haline gelmeden önce beslenme ve yaşam tarzında değişiklikler yapmamıza olanak sağlıyor. Eğer tahlil sonuçlarında bir sorun olduğu görülürse erken öğrenilmesi tedavinin o kadar etkili olmasına neden olur. Daha sağlıklı olma yolunda size yardımcı olabilmek için yaşamınızın her 10 yılında yaptırmanız gereken testleri sıraladık. İşte başlıyoruz!
Eğlenmeyi hepimiz severiz. Ancak yıllar boyunca dur durak bilmeden eğlenmek, büyük zarar vermeye başlar; sadece genel sağlığımıza değil, en önemlisi karaciğerimize… O nedenle bu aşamada karaciğer fonksiyonlarını kontrol ettirmek, son derece faydalı olacaktır. Basit bir kan tahlili ile doktorunuzdan karaciğer enzimlerinizi analiz etmesini isteyebilirsiniz. Genel olarak alkol alımınızı azaltmanız iyi olacaktır. Çok fazla içki içmemeye özen göstermeniz hem şu anda hem de ileride sağlığınızı arttıracaktır. 25 yaşına geldiğinizde ilk servikal taramanızı yaptırmak için doktorunuzla iletişime geçebilirsiniz. Ürkütücü gibi gelse de test çabuk ve ağrısız olduğu için endişelenmenizi gerektirecek hiçbir şey yok. Rahim boynundaki anormal hücrelerin saptanması, rahim kanserini önlemeye yardımcı olduğu için bu tahlil için randevu almak önemlidir. Rahim boynundaki hücrelerden örnek alınarak yapılan smear testi, herhangi bir anormallik olup olmadığını ve (HPV) insan papillom virüsünü kontrol eder. Doktorunuz sonuçlar ile ilgili sizinle irtibata geçer.
25 yaşına geldiğinizde ilk servikal taramanızı yaptırmak için doktorunuzla iletişime geçebilirsiniz. Rahim boynundaki anormal hücrelerin saptanması, rahim kanserini önlemeye yardımcı olduğu için bu tahlil için randevu almak önemlidir.
Belki hemen bebek sahibi olmak, belki de gelecek yıllarda bebek sahibi olabileceğinizi anlamak için mümkün olduğunca kolay bir şekilde uygun adımları atmanız gerekir. Neyse ki bebek sahibi olmak isteyen çiftlerin yaklaşık yüzde 84’ü hiçbir sorun yaşamadan bir yıl içinde hamile kalabiliyor. Ancak öncesinde vücudunuzun buna hazır olduğundan emin olmak iyi bir fikirdir. Hormonların doğru dengede üretildiğini anlamak ve değilse tavsiye almak için kadın hormonu tetkikleri yaptırmak çok yararlı olacaktır.
Eğer hamile kalmak ve hormon düzeyinizi korumak için bir ipucu arıyorsanız, şimdi 400 mcg içeren folik asit desteği almaya başlamanın tam zamanı. Böylece vücudunuzu sağlıklı bir hamileliğe hazırlamış olursunuz. Ve eğer doğum kontrol hapı kullanıyorsanız, hamile kalmayı denemeden en az üç ay önce kullanmayı bırakmalısınız. Doğum için vücudunuzu mümkün olduğunca sağlıklı tutmak için kilonuza dikkat edin, sigarayı bırakın ve alkolü en aza indirin.
Yoğun iş yaşamı ile aile ve sosyal hayatınızda bir denge kurmak, çoğu zaman tükenişe neden olur. Oysa bu yaşlardaki birçok kadın yorgunluktan şikayet eder. İyi haber ise basit bir test yaptırarak sorunun kaynağını saptayabilirsiniz. 40’lı yaşlara girdiğinizde enerji seviyenizde azalma başlayabilir, bu nedenle tiroitlerinizi kontrol ettirerek düzgün çalıştıklarından emin olmalısınız. Boyun bölgesinde kelebek şeklinde yerleşmiş iç salgı bezi olan tiroit metabolizmayı kontrol etmeye yardımcı olur. Yeteri kadar çalışmadığında kilo alma, sıkıntı ve uyuşukluk gibi benzer belirtiler ortaya çıkabilir. Tiroid hastalıkları kadınlarda erkeklerden daha çok görüldüğü için bizim yatkın olduğumuz bir sorundur.
40’lı yaşlara geldiğinizde enerji seviyenizde azalma başlayabilir,
bu yüzden tiroitlerinizi kontrol ettirerek düzgün çalıştıklarından emin olmalısınız.
50’li yaşlara geldiğinizde aklınızda muhtemelen menopoz olacaktır. Yaşamın bu doğal aşamasında birçok kadın vücutlarında meydana gelen hormonal değişikliklerin etkisi nedeniyle endişelenmektedir. Menopoz ile birlikte östrojen ve progesteron hormonlarındaki azalma kemiklerde zayıflamaya neden olur. Özellikle aile geçmişlerinde osteoporoz veya risk oluşturabilecek başka bir rahatsızlığı olan kadınların yatkınlıklarının olup olmadığını öğrenmeleri için kemik yoğunluğu ölçümü yaptırmalarını tavsiye ediyoruz. Neyse ki beslenmenizde daha fazla kalsiyumdan zengin besinler (süt ürünleri ve yapraklı yeşillikler gibi) tüketmenin yanı sıra her gün düzenli olarak 20 dakika güneşe çıkarak D vitamini seviyenizi artırmanız gibi alınabilecek önlemler, kemik kaybını azaltmaya yardımcı olacaktır. Ayrıca bir uzmana danışarak bu değerlerinizin düşük olması halinde besin takviyesi olarak da alabilirsiniz.
60’lı yaşlara geldiğinizde yaşınızdan dolayı vücudunuzun glikoz ile başa çıkma becerisi azaldığından daha genç kadınlara göre, Tip 2 diyabete yakalanma riskiniz daha fazladır. Diyabet tedavi edilmediğinde daha kötü sonuçlara neden olacağından mümkün olduğunca erken teşhis edilmesi çok önemlidir. Doktorunuz sizden sekiz saat aç kaldıktan sonra kandaki glikoz miktarının ölçüldüğü açlık kan şekeri tahlili isteyebilir. Desilitrede 70-100 miligram (mg/ dL) glikoz seviyesi normal olarak kabul edilirken 126mg/dL ve yukarısı Tip 2 diyabet olduğunu gösterir. Durum o kadar vahim değil ancak eğer sonuçlar normal düzeylerde çıkmazsa doktorunuz durumu kontrol altına alabilmek için size ilaç verebilir ve aynı zamanda bir beslenme uzmanından tavsiye almanız ilerleyen zamanlarda sağlığınızı korumanıza yardımcı olacaktır.
60’lı yaşlara geldiğinizde yaşınızdan dolayı vücudunuzun glikoz ile başa çıkma becerisi azaldığından daha genç kadınlara göre, Tip 2 diyabete yakalanma riskiniz daha fazladır.
Bu yaşlarda dejeneratif hastalıklara yakalanma riski artar. O nedenle yağlı balıklar, kabuklu yemişler, tohum ve çekirdekler gibi Omega-3 seviyenizi artıracak besinler tüketmenizi tavsiye ederiz. Harvard Halk Sağlığı Okulu’nda 2009 yılında yapılan bir çalışmada yetersiz Omega-3 ile beslenme nedeniyle, yılda aslında önlenebilir olan 96 bin ölümün yaşandığı açıklandı. Bu nedenle öncelikli olarak beslenme ile ilgili önlemlerinizi almalısınız. Omega-3 esansiyel yağ asitlerinin anti-enflamatuar etkisi bulunuyor ve kalp/damar hastalıkları, Tip 2 diyabet, Alzheimer ya da kanser başta olmak üzere dejeneratif hastalıklara fazla enflamasyonun neden olduğu düşünülüyor. Enflamasyonu kontrol altında tutmanın bir başka yararı ise yaşlanma sürecini yavaşlatmasıdır. Bu esansiyel yağlar, beyinde plak oluşumunu azaltarak yaşlandıkça hafızanızın keskin olmasına yardımcı olur. Omega-3 seviyenizin yüksek olması kalp sağlığınızı ve yaşa bağlı olarak meydana gelen maküla dejenerasyona karşı gözlerinizi korur. Görme testleri, göz hastalıklarının erken işaretlerinin ve aynı zamanda diyabet ya da glokoma gibi diğer sağlık sorunlarının fark edilmesini sağlar. 70’li yaşlarda görme bozuklukları daha hızlı ilerlediği için daha sık kontroller yapılmalıdır.
Neden bazı insanların sabahın köründe rahatlıkla yataktan kalkarken, geri kalanların iki fincan espresso içmeden tek cümle kuramadıklarını hiç merak ettiniz mi? Erken kalkanlar sabahlarını işe gitmeden önce yürüyerek ya da koşarak geçiriyorlar, belki de işe bisikletleriyle gidiyorlar. Saat dokuz olduğunda bilgisayarlarının başına geçip hızlı bir şekilde yapılacaklar listesini oluşturuyorlar. Kendini beğenmişler mi? Belki. Etkileyici mi? Kesinlikle. Toronto Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre; sabah kuşları sadece daha üretken olmakla kalmayıp, aynı zamanda daha pozitiftirler. Yapılan yeni bir araştırma, bu kişilerin karşı gruptaki mahmur kişilere göre hayattan daha fazla zevk aldıklarını, bu alışkanlıklarının onları duygusal açıdan daha dengeli, kolay odaklanabilen ve iyimser kişiler olmalarını sağladığını ortaya çıkardı.
Saatler geri alınınca yataktan kalkmak daha da zor bir hal aldı. Sonuçta, sıcak yatağınız ve uyumak, soğuk ve karanlık bir sabaha göğüs germekten çok daha çekici geliyor, öyle değil mi? Görünüşe göre bu herkes için geçerli değil. Bazılarımız yılın hangi zamanı olduğu fark etmeksizin kendi yapıları gereği ilkinde daha iyi ve bu vücut saatlerimizden ileri geliyor. Bu saat ayrıca sizin sirkadiyen ritminiz olarak da bilinir. Sirkadiyen ritim, ışığa ve karanlığa karşı hassastır. Yaklaşık olarak 24 saatlik bir döngüyü takip eder ve beynin hipotalamus bölgesindeki sinir hücreleri tarafından kontrol edilir. Sabah erken uyanan kişilerin biyolojik ritimleri daha hızlıdır. Bu genlerle ilgilidir; bilim insanları sizin sabahçı mı yoksa akşamcı mı olduğunuzu belirleyen doğal bir genetik bileşen keşfettiler. Yaş ilerledikçe doğal ritmimize daha çok ayak uydururuz. Kadınların erkeklere göre daha hızlı bir uyku ritimleri bulunuyor. Harvard Üniversitesi’ne göre kadınlar erkeklerden altı dakika önde…
Öyleyse gece kuşları vücut saatlerini nasıl yeniden ayarlayıp sabahtan daha fazla faydalanacaklar? Uykuya dalmak ve uyumaya devam etmek için iyi bir uyku ortamı oluşturulmalı. Işıkların azaltılması beynin uyku hormonu olan melatoninin artmasını sağlar dolayısıyla uykuya dalmak için ışığı minimumda tutun. Bir diğer önemli nokta da uykunuzu düzene oturtmaktır. Her gün (hafta sonları da dahil) aynı saatte kalkmaya çalışın, aksi halde doğal ritminizi bozmuş olursunuz. En önemlisiyse yatağa gitmeden en az bir saat önce gevşeyin. Ilık bir duş alın, meditasyon yapın ya da rahatlamanızı sağlayacak bir kitap okuyun.
Dinlenmek söz konusu olduğunda, kalite miktarı gölgede bırakır. Alarm çaldığı zaman hissettiğiniz duygu ile vücudunuzun kaç uyku döngüsü yaşadığı arasında bir bağlantı vardır. Uykunun bir gecede üç dört kez tekrar edilen beş evresi bulunmaktadır. İlk evrede uykuya dalarız. Kalp ritmi ve nefes alma yavaşlar, vücut ısısı düşer. İkinci evre yaklaşık 20 dakika sürer ve vücudu hem üçüncü hem de dördüncü evrelere hazırlar. Üçüncü ve dördüncü evreler derin uyku evreleridir ve yaklaşık 30 dakika sürer. Vücut ilk dört evreyi tamamladıktan sonra insanlar REM (ani göz hareketleri) uykusuna dalmış oldukları için az bir değişiklikle başa döner. REM uykusu sırasında kan basıncı yükselir ve kalp ritmi hızlanır, nefes alıp verme dengesizleşir. Gece boyunca her döngü sonunda yaşanan REM miktarı artmaktadır. Uyanma üç ve dördüncü evrelerin kısalıp, bir ve ikinci evrelerin daha yüzeyselleştiğinde meydana gelmektedir.
Tabağınızın kenarında duran maydanoz dallarını yemeden bırakır mısınız? Bu dekoratif garnitür, kolayca görmezden gelinse de bu yüzden birçok besleyici özelliği gözden kaçırılıyor. Maydanozu cazip kılan en çekici özelliği, rahatsız edici şişkinlik ve su tutulmasını ortadan kaldıran doğal bir idrar söktürücü olmasıdır. Bu garnitürü beslenmenize eklediğinizde, böbreklerin kandaki atık maddeleri daha etkin şekilde filtrelemesini desteklediğinden üriner sistem sağlığını korumaya yardımcı olacaktır. Böbrekleriniz vücudunuzun en önemli boşaltım organlarından biridir. Hücrelerin düzgün biçimde çalışmasını sağlayan sodyum, potasyum ve fosfor gibi elektrolit minerallerinin seviyesinin düzenlenmesinde büyük rol oynarlar.
Bu küçük yeşil bitkinin bir diğer büyük faydası ise vücuttaki demir seviyesini artırmasıdır. Birçok yeşil yapraklı sebzede olduğu gibi, maydanoz da demirden zengindir. Bu nedenle kansızlığı olanlar, regl dönemini ağır geçirenler ve vejetaryenler için idealdir. Maydanozun yüksek C vitamini ve beta-karoten içeriği bağışıklık sisteminizi destekler. Üstelik önemli bileşenleri (öjenol ve apigenin) anti-enflamatuar özelliğiyle artrit ve astım gibi hastalıkların tedavisine yardımcı olur. Ayrıca içerdiği yüksek A ve C vitamin seviyesiyle cilde çok faydalıdır. Maydanoz, yüksek klorofil içeriğinin bakterilerin parçalanmasına ve ağızdaki tükürük miktarının artmasına yardımcı olduğu için yaygın biçimde nefes tazeleyici olarak kullanılır. Nefesinizi tatlandırmak için birkaç dal taze maydanozu çiğneyin veya sebze suyunuza karıştırın.
Ve bir dahaki sefere sivrisinek ısırdığında, kaşıntıyı azaltmak için taze maydanozu ya da maydanoz suyunu doğrudan o bölgeye uygulayın. Sadece süs demek mümkün mü? Çok zor!
10 dal maydanozda aşağıdaki değerler bulunmaktadır.